Herkeste sonsuz esma var. Ama bu sonsuz esmaların orantılarının ufak
farklılıklar göstermesi insan denilen birimlerin bu kadar farklı
görünmesi ve bu kadar farklı fiiller açığa çıkarmasını sağlıyor. Aynı
esmaların farklı farklı birleşmelerinden dolayı. Renk skalası düşünün.
Sabit renkler var değil mi? Sabit renklerden sonsuz renk skalası
çıkıyor. Azıcık mavi ve azıcık içine kırmızı… O orantı onların
bileşiminden açığa çıkan rengi oluşturuyor. İşte bizler de öyleyiz.
Frekanslar (birimler-beyinler), kuantum potansiyelden yani frekans
yumağından ayrı değil. Hepsi frekans yumağında var. Frekans yumağının her
bir frekansında tüm mevcut. Bunu da Hz.
Muhammed (s.a.v) “zerre küllün aynısıdır” diye
anlatıyor. Yani senin bir tek hücrende, frekansında bu bilginin tümü
mevcut. Çünkü insanın oluşumuna baktığında bir tek hücreden oluşuyor.
Çoğalıyor çoğalıyor.
Öyle bir dizilim var ki onun içinde hangi organ nereye gidecek ne işlev
yapacak bütün bilgi mevcut işte!
Gözümüzün önünde duruyor da biz bunu hala görmüyoruz. Tek hücrenin
içinde. Seyrediyoruz… Hamile kalıyor insanlar. Belgeseller var. Nasıl
olduğunu tıp açıklamış artık. Ama hala bunu idrak edemiyoruz. Demek ki
ben buradayım, bir frekans
yumağıyım. Ama tümü bu frekans yumağının bir frekansında var. Bu bilgi
beyin adı altındaki yapıda, epifizde var. Tümün bilgisi epifizde mevcut.
Bütün bu çalışmalar o epifizde ki bilgiyi açığa çıkarmak için yapılıyor.
Hakiki aklın, aklı kül’ün devreye girmesi epifiz ile alakalı. O bir şeyi
deneyimleyerek devreye girmiyor. O, bilerek devreye giriyor.
İlmin şehrinden geldiği için… Direk epifizin açık olması, işte onun için
“Rasulullah Efendimiz (s.a.v.) annesinin karnında da Rasul’dü, annesinin
karnında da
Nebi’ydi.” Çünkü onun beyninin formasyonu
bu şekildeydi. Epifiz açıktı zaten, açık geldi. Örtüsüne bürünmüştü, oda
kalkınca sistem Rasule ayan oldu.. “Bu açıklığa, yani tam açıklığa işte
“vahiy” geldi” diyoruz. Yani, sistemi tam olarak algılıyor.